Ortaya karışık duygularda sen varsan ben de varım


ORTAYA KARIŞIK DUYGULAR
“Düşünüyorum o halde varım” demiş; bilim insanı, felsefeci ve sosyolog Descartes.
Bu bağlamda;
Ben sen o biz siz onlar velhasıl kelam karışık bir ruh haliyle yemek menüsü tadında bir ondan bir bundan tadasım var… Ey ahali bu menüden sizin de tat duygunuz körelmemişse “buyurun bu masaya” diyeceğim ama o masa bizi ağırlarken hesaplar cebimizden. Alman usulü gibi bir durum bizde tutar mı tutmaz mı yıllardır deneyimledik de bu konuda istatiksel veriler o usulü kanıksamamış henüz.
Paran varsa ‘yiyeceksin içeceksin’, veyahut ‘karşıdan bakacaksın’ imrene imrene…
Tuzu kuru olan artık sana vicdan yaparsa ne ala…
İşin varsa yükseleceksin ve de arkan varsa iş bulacak, maaşını tıkır tıkır alacaksın ama bu seferde “yetmiyor, yetiştiremiyorum” diyeceksin.
Bir öbürü de; “Ah arkam vah arkam” diyerek hayıflanacak.
İşte ötekileştirme işte duygusal itme, itelenme hali.
Nankördür insanoğlu; sözü burada doğrulanırken “sen işine bak hatta daha çok iste ki daha çok olsun” diyecek bir arsız.
SONUÇ NE OLDU VAR MI BİR HABER?
Teferruatlara takılı kaldınız mı siz? Kalmaz mısınız? Kalırsınız, kalırsınız… İyi hayat beklentisini çoktan geçtik, günlük yaşamsal gayretleriniz için olmazsa olmaz elektrik su gibi gereksinimleriniz için para lazım. Güzel de para yok! Yoksa bulacaksın… İş yok! Onu da bulacaksın… Artık borç mu ararsın, para bulmanın yolu neyse ona mı kafa yorarsın ben bilmem, orasını sen bileceksin. Tıpkı senin çektiklerini bildiğin gibi bileceksin hayatın sana sunmadıklarını. Onun içindir ki sana tavsiyem, iş bul ve çalış. İş buldun mu buldun. İşine sıkı sıkı sarıl ve işinin yaşam kaynağın olduğunu da sakın aklından çıkarma.  Farz edelim ki, bir umut türküsüyle gelen bir söze güvendin, hatta “bu iş tamam” dedin.  Eeeee netice ne oldu?  Sonuç ne? Hiç! Bir tek söze mi güvendin yoksa?  ‘Atı alan Üsküdar’ı geçerken’ sen bekleyedur,   o çok beklediğin iş,  olmadı işte!  Bu durumda sükûtu hayal ve bozulan psikolojin kaybettiğin onca zaman… Görünen bu vaziyette: Güvendiğin dağlara kar yağdı! 
“Olmuyor işte olmuyor” diye avaz avaz bağırsan  ne fayda? Burada iktisadi terim haklı. İktisadi fayda ve maliyet oranı aynı yönde ilerlerken sendeki fayda küllen zarara dönüştü çoktan. Hatta senin  ‘umutlar un ufak’ olarak umutsuzluk dehlizinde yüzüyor,  ha boğuldu ha boğulacak…
Kimin umurundasın bilmem ama sen kendini umursa ve dök içini.  Hasta etme benliğini, bedenini. Silkelen ki, kendini bulunduğun o yerde, yaşadığının ayrımında; “yaşıyorsam varım” diye bir kuram kur, yaşamının felsefesi yap bence. Ya sence? Seni yok sayan o kimselere; var olduğun bilincini geçirmek artık senin maharetine kalmış. “Seni üzen kim varsa, sen de onu üz” demiyorum ama ona haddini bildir. “Arif olan anlar” derler ve sen, o kimse, ‘arif mi değil mi’ eşelemeden ona vicdan gerçeğini hatırlat… “Vicdan” kaldı mı var mı? Tasalanma sen… Her insanda az biraz da olsa vicdan var.  Bu görülmez ama bilinir haslet her insan olanın gönlünden ruhuna süzülende var.  Elle tutulmasa da gözle görülmese de her insanın bir vicdanı vardır… Hissedersin, insanoğlu o gönülden geleni hisseder çünkü. Yaptığın haksızlık seni rahatsız ederken işte oradadır vicdan. Onun için vicdanı kendi haline bıraktık…
OLURSA PAZARIM OLMAZSA BOZARIM
İşte bu ego… Ve egolar, karşınızda baylar bayanlar… Senin ego diyor ki: “ Görüyor musun bak şu hale! İşin de olmadı ne yapacaksın şimdi? “Bekleyeceksin” der birinci teselli. Gelgelelim egon kanmadı bu kandırmacaya ve başka bir akıl verdi sana: “Üzerine üzerine git…” dedi.  “Çaresizliğine çare sensin… Onun için durumunu gözden geçiriyorsun ya(!) çevreni de gözden geçir. Boş lakırdılarla zamanını geçirme ve  “hep ben” diyenlere  “güle güle sana” dersin giderler. Şimdi kendinle baş başa kaldın ya,  kendine verdiğin değer kadar değer göreceksin, hem kendinden hem de etrafından… Deneyimle de gör.
Sana iş için söz veren birileri olmuştur mutlaka. Lakin şunu hatırla: “Söz uçar yazı kalır” deyişiyle yaz… Önce alt belleğine yaz bu sözleri ve sonra bekle ve gününü gör. Söz ve vaatler seni kandırırken, “olursa pazarım, olmazsa bozarım…” diyen evlilik arifesindeki biri gibi rahat ol yani.
SÖZ VERMEK BORÇLANMAKTIR
Herkes için geçerli olan bir olgudur söz. O söz ki ağızdan bir kere çıkar ve geri dönüşü yoktur. Eskiler ne derdi: “Konuşmadan ve söz vermeden önce daha çok düşüneceksin. Nasıl ki yemeği çiğneyerek yutuyorsan, ağzından çıkanı da düşünmeden söyleme ”der bendeki ben. Ya sende ki ‘ben’ ne âlemde?
Onun için ve her zaman dilimi için söz önemli.  Söz var gönül kazanır, söz var gönül yıkar… Kötü söz söylemek kolaydır ve o şişkin egon da öfkeyle birlikte seninledir de… De’si bir yere kadar! Senin egon benim egom al sana “ben merkezli” odak olma isteğindeki  bir sürü insanlar karşında sayın seyirciler!
“Herkes ben herkes sen olacak” diyerek iç geçirme. “Empati yapıyorum” diyenler falan hikâyeden nağme! Çünkü ahir zamandayız.  İnsanoğlu nefsi nefsine…
 Hani o sana söz vermiş biri var ya,  kandırmış seni. Aslında astarında herkes kendini kandırır ve sen insanoğlunun “önce ben” diyeceği gerçekteki yüzünü görmüşsen; ortaya karışık bir yemek ısmarla kendine. Tok insan kendini sorgulamaz çünkü. Boşuna mı demişler; “Tok açın halinden anlamaz” diye.